Belki sonda sormamız gereken soruyu başta soralım:
-Kötü bir zamanda yeni bir yıla girmenin bir önemi var mı?
-(Cevabı umumun takdirine bırakıp, devam edelim.)
Yeni bir yılın daha sonuna geldik. Birkaç gün önce evlerin duvarına asılı takvim yapraklarının yerini yenisi aldı.
Bir yılı uğurlayıp, yenisine kavuştuk. Kapımıza dayanan yepyeni bir yılın bir şeyleri değiştirme işlevi olmasını istemez miyiz? Kulakları tırmalamasa da keşke keşke haykırışlarını duyar gibiyim.
Gelip geçen zamanın elbette bir önemi var. Biz on yedi yılını geride bıraktığımız bu asrın tanığıyız. Yaşadığımız zamanı iyi kavrayıp, geleceğe aktarmak hatta (bugünden dersler çıkararak) gelecekte daha da iyi zamanların yaşanabilmesi için bir çaba göstermemiz gerekli.
Bunu kendisine vazife sayanların çoğunlukta olduğunu söylemek zor.
Kötü bir zamanda yaşıyoruz. Bu kötülük sadece dar çerçevede sınırlı değil bütün dünyayı kaplamış durumda.
Hem ülkemizde hem de dünyada endişe verici tabloyu gördükçe bir adım daha ileri gitmesin diye içimizden geçiriyoruz. Çünkü bir adım ötesinde vahşet ve cinnet halini görmemiz çok büyük bir olasılık. Bunun için ümidimizi koruyup (ufak da olsa) bir şeyleri değiştirmenin yolunu bulmaya çalışıyoruz.
Her şey daha kötüye gidiyor. Dünya, insanlık, huzur…
-Gelecek yıllarda 2017 yılını olumlu izlenimlerle hatırlayacak mıyız? (Bence hayır!)
Daha yeni yaşanan bir olayı hatırlayarak devam edelim. ABD başkanı D. Trump’ın Kudüs’ü terör devleti İsrail’in başkenti tanıması sadece Müslümanları değil bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Ayrıca üç semavi inancın kutsal saydığı o beldelerde silah sesleri susmuyor, kan ve gözyaşı dinmiyor. Vicdan sahibi her insan durumu dehşetle izliyor. Bu kadarla sınırlı değil. Yaşanan siyasi krizler, ekonomik bunalımlar, ırkçılık, inanç ve mezhep düşmanlığı, resmi bir nitelik kazanmasa da alttan alta yürütülen bir savaş vb. bütün insanlığı tedirgin ediyor.
Ne yazık ki ülkemizde de durum pek farklı değil. İnsanlarımız birbirinden ayrışmış vaziyette. Herkeste bir huzursuzluk, bir güvensizlik aldı başını gidiyor. Toplum, bütünüyle kamplara ayrılma eksenine kayıyor. Farklılıklara saygı git gide azalıyor daha da kötüsü saygı yerini neredeyse nefrete bırakmak üzere.
Bu tablodan insanlık adına müspet bir gelişme çıkmaz.
Bütün bu yaşananların bir an önce önüne geçilmezse ileride çok daha kötüsünü yaşamaya mahkum olabiliriz. Bunu unutmamalı!
Hulasa bu hal ve şartlar altında bir yılı daha geride bıraktık. Gelen yıl gideni unutturduğu takdirde belki bir işlevselliği olabilir. Aksi takdirde yeni bir yılın gelip çatmasına doyasıya sevinmek ilkellikten ibarettir.
Ama daha gerçek bir meselemiz bulunuyor.
İhtiyacımız olan yeni bir yıla girmek değil yeni bir zamana başlamaktır. Kusurlardan bütünüyle arınmış bir tasvir sunmak ütopik olur lakin kötülüklerin olabildiğince azaldığı bir tasvirin yapılması gerekiyor. Bu takdirde az da olsa huzurumuz, umudumuz artacaktır umulur.
Son olarak evinin duvarlarına yeni yılın takvimini asmaya hazırlananlara (haddimiz olmayarak) bir önerimiz var:
Artık işlevini yitirmiş takvimi duvardan kaldırın isterseniz ama yenisini asmasanız daha iyi olur. Çünkü fenalığın geniş ölçekte hakim olduğu bu dönemde yeni bir yıl ne bize ne insanlığa hiçbir şey katmaz. Çünkü yazının başlığında belirttiğimiz üzere: Yeni Bir Yıla Değil, Zamana
İhtiyaç Var!
Hem kendimiz için, hem insanlık için…